Söyleşi Kayıtları'ndan
İnsanın Kendisiyle Kaldığında Akan
Bir Söyleyişin,
Bir Söyleşinin Kayıtları
[{"text":"[SÖYLEŞİ KAYITLARI'NDAN]\n\nEv-İ-rendeki toplam akıl sayısı:\n1\n(Akl-ı küll)\n\nHer bir insanın kendi bağımsız farkındalığı varmış gibi, sayısız farkındalık olduğunu var-saymak 'aldanış yurdu' olan dünyada olağan hâle gelmiş. \n\nZihin, 'biz...' ya da 'biz-i-m' demekte hiç tereddüt etmez. \n\nTüm bu kavramların geçerliliği yalnızca zihin tarafından varsayılır. \n\nAslında, kendi farkındalığının ötesinde başka bir farkındalığın var olduğunu asla kesin olarak belirleyemezsin. \n\nSözde 'diğer birinin farkındalığı' dediğin şey, hakikatte senin kendi farkındalığıdır. \n\n- Nasıl yani? \n\nÇünkü başkalarının farkındalığını var-sayabilmen için önce senin farkındalığın burada hazır olmalı. \n\nTüm var-sayımlar ve kavramlar yalnızca senin farkındalığın içinde yükselir. \n\nKendi farkındalığın olmadan, hiçbir şey söylenemez ya da iddia edilemez. \n\nŞimdi bir adım daha ileri gidelim: \n\nDiyelim ki başka birinin başka bir farkındalığı olduğunu kanıtlamak istiyorsun, hooop onun gözlerinin içine girip onun gözünden görmen gerekir. \n\nİronik olan şu ki, onun gözlerini ardına geçip baktığın anda, sözde 'onun farkındalığı' senin farkındalığın hâline gelir.\n\nDolayısıyla, ne kadar uğraşırsan uğraş, doğrulayabileceğin tek şey kendi farkındalığının mevcudiyetidir. \n\nAslında 'biz' ya da 'bizler' diye bir şey yoktur. \nDoğrulayabileceğin tek şey, BENLİĞİN var olduğu ve şimdi burada olduğundur.\n\nDünyanın var olabilmesi için ön koşul, önce senin burada olmandır. Sen burada olmadan, dünyanın var olduğunu nasıl kanıtlarsın? \n\nAynı şekilde, görülen her şey görene bağlıdır. \nGören olmadan, görülen nesnelerin bağımsızca var olduğunu var-saymanın dayanağı nedir? \n\nBelki de onları görmediğinde dünyanın var olduğunu hayâl ediyorsun ama bu varsayım, saf bir hayalden ibaret olmaz mı?\n\nDünyanın, farkındalığınızın dışında bağımsızca var olduğunu asla kanıtlayamazsın. \n\nZen Budizm'in şu meşhur sorularını bilen bilmez: \n\n'Ormanda sen yokken bir ağaç devrilirse, ses çıkarır mı?' \n\nAsıl mesele, ağacın ses çıkartıp çıkarmadığını cevaplamak değil, mesele şunu fark etmektir: \n\nAğacın ya da sesin farkında olmadığın bir durumda, onların ilk etapta var olduğunu nasıl belirleyebilirsin? \n\nEzbere konuşmadan, gözlerini kapattığında, gözlerin açıkken gördüğün 'dünya'nın hâlâ orada durduğunu nasıl bilebilirsin ki? \n\nBilemezsin işte! \n\nŞu anda, uzun süredir var olan bir dünya gördüğünü sanıyorsun. \n\nKELLÂ...\n\nHayır, aslında öyle değil...\n\nYalnızca zihninin kendi etkisinin, anlık bir yansımasını görüyorsun ve zihin, bu yansımayı 'dünya, tarih, zaman, olaylar' olarak yorumluyor. \n\nGördüğün her şey her daim yepyeni, çünkü bunlar 'nesnel gerçekler' değil, yalnızca 'nesnel gerçekler' olarak yorumlanan kendi enerjik titreşimlerin. \n\nGünlük hayatta 'biz,' 'bizler' ya da 'onlar' demek alışılagelmiş bir şey. \n\nElbette, iletişim kolaylığı için bunları kullanabilirsin. \n\nAma derinde, yalnızca kendinin mevcut olduğunu bilirsin, başka hiçbir şey değil.\n\nHastalık olsun, esaslı bir musibet olsun 'bu yalnızlık ânını' illa tatmışsındır sen de değil mi?\n\nSözde 'biz' ya da 'onlar' aslında çok sayıda insan değil, ÖZ'ün enerjik izlenimidir, lamba başka başka görünse de ışık birdir. \n\nRenksizliğin enerjik izlenimi, zihin tarafından çokluk-renk olarak yorumlanır. \n\nElbette bunda bir sorun yok. \n\nFark etmen gereken tek şey, bu sözde çokluğun rüya filmi gibi, hiçbir ÖZ-varlığı (t-öz) olmayan bir izlenim olduğudur. \n\nÇokluk izleniminden (kesret) kaçınmana da gerek yok çünkü o yalnızca KEND'ÖZ'ünün zararsız bir enerjik etkisidir, tıpkı bir rüya filminde olduğu gibi... \n\n- Böyle geniş geniş konuşuyorsunuz ama birileri de çıkıp ben*cillik virüsü yaymakla suçlayabilir sizleri... \n\nHayır hayır cihan halkının sandığı türden bir bencilliği savunmuyorum çünkü 'bencillik' kavramının kendisi de zihnin yanıltıcı bir varsayımıdır. \n\nHer şeyin KEND'ÖZ'ü olduğunu ve ÖZ'den başka hiçbir şey olmadığını, bu adreste de tamamen fark ettiğinde, 'bencillik' fikri hepten çöker, okuyana Cenâb-ı Yûnus dizinin dibine kıvrılmak düşer:\n\nAyruk bana 'ben' dimeyem \nKimesneye 'sen' dimeyem\nYa kul ya sultân dimeyem \nKalsun işidenler ta'na ❞\n\nGörünürdeki tüm 'diğer insanları' KEND'ÖZ'ün olarak görürsün. \n\nHer neye bakarsan kendi yüzündür; \nKimde ne görürsen kendi özündür… ❞\n\nBaşkalarının elinden çıkıyor gibi görünen her şey, bizzat kendi eserindir.\n\nUçsuz bucaksız evrende olan her şey, senin kendi olayındır. \n\nKEND'ÖZ'ünü bilmek, her şeyi bilmektir, çünkü her şeyde olan öz, aynı ÖZ'dür. \n\nBir elin, bir diğerini suçlama oyunlarına yer yoktur. \n\nGörünürdeki çok-çeşitli olaylar olaylar, farkındalığın okyanusunda açılan fırtınalı olaylar olarak belirir: \n\nİran-İsrail çatışmaları, sağ ve sol ideolojik kavgaları, doğru ve yanlış oyunları, ekonomik krizler, siyâsî mücadeleler, kişisel çatışmalar, psikolojik hesaplaşmalar... \n\nAkıp duran bunları, zihnin yorumladığı şekilde, dışarıda mutlak bir 'dur-u-m' olarak gördüğünde, zihnin ördüğü hikâyenin içine çekilirsin. \n\nBir nefes fark et, bir adım geri çekil ve anla: \n\nOnların hepsi NÛRun ÂLÂ NUR, senin kendi enerjik izleniminden başka bir şey değil... \n\nMücadelenin her iki tarafı da sensin, doğru ve yanlışın her iki yanı da sensin. \n\nÇünkü hepsi senin farkındalığın içinde gibi görünüyor ve bu farkındalığın, sen olan varlığın sahip olduğun tek şey...\n\nFarkındalığın bir an için bile kaybolduğunda, tüm bu görünen dünya, olaylar ve çatışmaların hepsi de onunla birlikte kaybolur. \n\nO-y-sa\nHak\nGerçek olan\nKalıcıdır\n\nDemek ki onlar aslında çatışma değil. \nDurum aslında göründüğü gibi değil. \nDoğru ve yanlış öyle iki uçta duruyor değil. \n\nBunlar, bir TV ekranındaki pikseller gibi KEND'ÖZ'ün üzerinde yanıp sönen kendi enerjik etkilerindir. \n\nBir taraftan yükselip alçalan bir rüya dalgası etkisine de benzerler. \n\nOnları durmaksızın kabaran ve çekilen kendi kabz-bast enerjik dalgaların olarak da görebilirsin. \n\nBunu, böyle görmeye başladığında, büyülü bir güç açığa çıkar ve ne mi olur?\n\nArtık olayların ve şeylerin eskiden hissettirdiği gibi katı ve değişmez olmadığını fark edersin, şöyle bir güzel esnersin...\n\n'Yâ Latîf u Yâ Kâfi'\n'Yâ Latîf u Yâ Kâfi'\n'Yâ Latîf u Yâ Kâfi'\n\nNe imiş bir dem zevk edersin...\n\n►\nVe işte son satırlar da geçer\nKullanıcı ekranına bir mesaj düşer:\n\n► 'Error 404: Observer Not Found.'\n\nGeriye, sonsuz bir veri bulutunda yankılanan tek bir bip sesi kalıyor.\n\n'System reboot in \n3... \n2... \n1...'\n\nⵊ\n\n(Ekran titrer.\nBaşlangıç müziği çalar.\nYeni bir pencere açılır:\n\n'<Yeni Oyun > \n<Devam Et > \n<Çıkış>')\n\nⵊ\n\n[Seyirci notu: Lütfen bu mesajı görmezden gelin. \n<Devam et> butonuna basarak halihazırda devam etmekte olan simulasyona geri dönebilir, kaldığınız yerden devâm edebilirsiniz.]\n\nⵊ\n\n(Fare göstergeci, kendi kendine <Devam Et>e tıklar.)\n\n~","id":202507082134,"flower":"leaf.svg"},{"text":"[SÖYLEŞİ KAYITLARI'NDAN]\n\nBirinin, sonsuzluğa ya da tanrıya içtenlikle inanması için başkalarının da bu inancı paylaşması gerekir çünkü kimsenin paylaşmadığı bir inanca 'şizofreni' denir.\n[V. Pelevin'den]\n\nTemelde felsefî sorun yoktur, yalnızca dilin gerçeği yansıtmaktaki âcizliğinin yarattığı çıkmaz sokaklar vardır. 'Şizofreni' ise bu sokaklarda tek başına yürümektir.\n[A. Kadrî]\n\n- Öyleyse cihân halkının 'Gerçek-lik' diye-bildiği, yeterince insanın aynı yanılsamayı benimsediği bir anlaşma değil midir?\n\nReddedersen, deli etiketi yersin; \nKabul edersen, dünya vatandaşısın.\n\nVe oyunu iyi anlayan, oyun kurabilir...\n\n- Nasıl olur?\n\nAşılandığını aşılayarak...\n\nİsterseniz biraz daha açalım:\n\nEğer aynı yanılsamayı birden fazla insana tamamen benimsetirseniz, bu onlar için artık öznel değil, nesnel bir gerçekliğe dönüşür. \n\nHepsinin paylaştığı ortak bir hakikat olur. \nİçinde bir arada var olacakları bir dünya. \n\nBu kolektif halüsinasyonu konuşmaya, tartışmaya başlayacak, her düşünce ve her kelimeyle onu daha da sağlamlaştıracaklardır. \n\nOnun gerçekliğine ne kadar inanırlarsa, yeni dünyaları da o kadar katı, o kadar sarsılmaz, o kadar 'normal' olacaktır. \n\n~\n\n- O vakit 'normal' nedir?\n\nPeki ya \nToplumun 'normal' diye-bildiği, sâdece daha kalabalık bir akıl hastanesinin kurallarıysa?\n\nPeki ya\nAsıl delilik, akıldan geçmek değil de zihnin dar-hücresinde hapis kalmaksa yani sarhoşluk değil de asıl ayıklık çılgınlıksa?\n\nPeki ya \nŞimdi senin 'gerçek' dediğin de başkalarıyla paylaştığın ortak bir hayalden ibaretse?\n\n~\n\nNormal benlik algımız, tam bir aldatmacadır. \n\nBunu anlamak, hayatın tamamen anlık olduğunu, kalıcılığın ve güvenliğin olmadığını ve korunabilecek bir 'ben' olmadığının farkına varmaktır.\n\n- Bunları duydukça aklımı kaybedecek gibi oluyorum...\n\nBu dar-akıldan çıkmadıkça \nGelmez kimsenin aklı başına...\n\nEğer 'insan olmak' dediğin şey delilikse ve bu oyundan çıkmak istiyorsan...\n\nSorman gereken tek bir soru var güzelim: \n\n'Ben gerçek miyim?'\n\n~","id":202506301624,"flower":"lavender.svg"},{"text":"[SÖYLEŞİ KAYITLARI'NDAN]\n~\nTüm o kendini geliştirme yöntemleri yok mu?\nSâdece 'Ben-olmayan'ı güçlendirmeye yarar.\nGüneş karanlığı bilmediği gibi, \nBenlik de ben olmayanı bilmez.\n[A. Kadrî]\n\n'Kendini Gerçekleştirme'yi \nKendini Geliştirme' ile\nKarıştırmayalım\n\nBir misal üzerinden gidelim\nSahnede adınız ne diyelim?\n'Tolga'\n\nKendini geliştirme\nTolga'nın daha iyi bir kişisel yaşam içindir \n\nKendini Gerçekleştirme ise\nTolga diye-bilinen yanıltıcı bireysel kimliğin çözülmesidir.\n\n- Nasıl mı?\n Tolga isminin, bir nefeslik bu cümlede, varlığa verilen bir isim değil, Yegâne Varlığın bin-bir ismiyle renklenen, bin-bir işinden biri olduğunun hatırlanmasıdır.\n\nKim tarafından?\nVarlığı olan tarafından \n\nÖte yandan dünya rüyasını \nDaha keyifli hale getirirken\nGerçeğe gerçekten uyanamayız\n\nKendimizi kandırmayalım\n\nHapishane hücresinde yeni süslemelerle tutukluluk değişmez, kendini geliştirme faaliyetleriyle, 'kendini kandırma' durumu düzelmez.\n\nVe sahte kimlik rüyasından uyanışta, geliştirilecek bir benlik yoktur.\n\nŞimdi hatırla ama dünya ne idi?\n\nDâru'l ğurûr\nAldanış yurdu \nYanılsama sarayı\n\nIşıktan çizilmiş şeylerin olduğu gibi görünmediği çok-çeşitli bir dolu film...\n\nVe bu filmde 'gurur', egonun en zarif tuzağıdır.\n\n- Niçin mi?\n\nKendini geliştirmenin ardındaki dile getirilmeyen inanç şudur: \n\n'... Olduğunda, daha 'değerli' olacağım.'\n\nKendini geliştirmek, bir elmasın, kendine çakıl taşı eklenmesiyle, kendini geliştirebileceğini düşünmesi gibidir. \n\nOysa saf farkındalıkta hiçbir şey eksik değildir; \n'OLAN', birinin başına geldiği hâliyle değil, 'olduğu hâliyle' zaten mükemmeldir...\n\nKendini 'geliştirme' denen sonsuz bir döngüde koştururken, asıl dönüşümün önündeki, asla dönüşün önündeki en büyük engel yine 'gizli şirk' denen gururdur.\n\nAydınlanma\nKendini gerçekleştirme \nHepsi birer tabela\nSeyr ü sülûk yolunda\nManevi makamları geçme adına \nKendini 'geliştirmeye' ne kadar çabalarsan\n\nİyi 'daha iyi' olmaya ne kadar çalışırsan, gurur o kadar şişer ve gerçek değişimin yolunu tıkar. \n\n'Daha iyi' olma çabası, gururunu besler, egona yeni kıyafetler diker ve sen, bu süslü elbiselerin altında çürürken, asıl özünü unutursun.\n\nZira zihin 'ilerlemeye' bayılır.\nBu süreç, ego'ya bir iş verir. \nİllüzyonu ayakta tutar. \n\nİlerlemenin de gerilemenin de ötesinde\nŞimdi burada olanı fark et \n\nÇünkü dönüşüm, öyle 'olduğunu sandığın' kişinin öldüğü yerde başlar.\n\nO ölüm, gururun sustuğu\nO an, ölünün yaşayana döndüğü yerdir vesselâm\n\n~","id":202506191013,"flower":"floral.svg"}]