Söyleşi Kayıtları'ndan
İnsanın Kendisiyle Kaldığında Akan
Bir Söyleyişin,
Bir Söyleşinin Kayıtları
[{"text":"[SÖYLEŞİ KAYITLARI'NDAN]\n\nTasavvuf, \nNefs ile barışı olmayan \nHayat boyu bir savaştır\n[Cerirî'den]\n\nGerçek öz-benlik, \nZorlu bir savaş sonunda \nBir zaman gelip de 'O'na dönüşebileceğiniz' türden bir şey değildir... \n\nZaten osunuz, her an öylesiniz ve o olmamanız mümkün değildir. \n\nNe var ki O, \nKavramsal bir benlikle, \n'Ben ve hayatım' hikayesiyle özdeşleşmeyle örtülüdür. \n...\nPerdenin ardı bir kez görüldüğünde, \nGerçek benlik de kendince tanınmış olur.\n...\nBu anlamda özgürlük, ben-sandığım kişiyle savaşmakla gelmez, senliği-benliği olduğu gibi gördüğümüzde ortaya çıkar: \n\nSonsuz bir varlık içinde \nGeçici bir hikaye\nŞimdi O kalıba\nİster ben de \nİster deme\n...\nGüneş balçıkla sıvanmıyor işte!\n...\nBencileyin her bir dalga \nKaynağında sönmeden \nOkyanus olduğunu anlamadan evvel\nAyrı bir hikâyeyi gururla taşır\n...\nBaşarısızlık mı?\nAyrılık mı?\nYoksa acı mı?\nDert üstüne dert mi?\n...\nŞimdi hiç âh etme a güzel: \n\nHezâr âferin ber-gâm bâd\n'Acıya, derde binlerce kez âferin' \nAcılar, bırakabilmen için!\n...\nYa bütün hikâye, hikâyeni bırakabilmen içinse?\n...\nYa etrafına hikaye yumağı ördüğün ben merkezi boşsa \n…\nNe güleriz değil mi?\n...\nYalnızca kendi-ne âgâh olan biri gerçekten diridir gerisi sadece yaşıyor görünür zira ölmesini bilmeyenin yaşamaya hakkı yoktur!\n...\nBenim hayatım sandığım hikaye, \nBilinçaltının bâtından zâhire, tohumdan meyveye kendini gerçekleştirmesinin hikâyesidir. \n[C. Jung zevkiyle]\n...\nBÜTÜN Hikaye'nin özeti:\nSadece O var\nÖz-Benlik\n...\nSen-ben-bu-şu-O adında\nAyrı bir varlık olduğumuza inanıyoruz ya\n...\nBu ego-nefs-kişi hâli\nİşte bu acı çekmektir \n...\nŞikayetle, direnişle, arayışla\nHikâyeyi devam ettirmek\n'Ego fikri'ni güçlendirmek demektir\n...\nBırak bu yanılsamayı \nHer nefes dağılan bir buluta\nBir hikâyeye ben demeyi\n...\nBütün acıların sonu\n•\n[W. Hsin'den]","id":202412181536,"flower":"flower (12).svg"},{"text":"[SÖYLEŞİ KAYITLARI'NDAN]\n\n- Gelip geçerken günler ağzımın tadı yok, yok yok hayatın tadı yok eskisi gibi...\n\nYalan yok, bir kırlangıç gölgesinde şunları okumuşluğumuz var:\n...\nYaş almakla gelen, çizgilerin derinleşmesi, daha az enerjik hissetmek, daha kolay kilo almak gibi sevimsiz güncellemelerden en sevmediğim hangisi mi?\n...\nHerhangi bir konuda haz duygusunun azalması sanırım. \n...\nGençlikte müthiş seviyede hedoni hissi veren, yeni bir yer görmek, güzel bir yemek yemek, arkadaşlarla buluşup içip laflamak, ne bileyim artık eski tadında ve coşkusunda değil. \n...\nBu durumu yalnızca yaşa bağlamak yanlış belki, ülke gündemi gibi başka etkenler illa ki vardır ama bu his yok mu?\n\nNe bileyim, \nAsıl gösteriyi\nBuzlu camın ardından izlemek gibi\n...\nVe bunun hüznü, gölge gibi hep sizinle\n...\n\n- Biraz da biriken deneyimlerin tortusundan olabilir mi?\n\nBen neler biliyorum\nBen neler gördüm \nBen neler duydum\n...\nBen neler tattım \nDoluluğu, doygunluğu\n\nÖyle ya bir kez şaşırırsın, \nBir kez gülersin bir şeye!\n\n- Peki buna sebep ne, içerde mi dışarda mı neyse?\n\nÜlke olarak içinde bulunduğumuz durum:\nKaos ve negatif yaşam şartları \n\nBedenin içinde bulunduğu çevre:\nYaşam enerjimizi tüketen insanlar\n\n- Bir taraftan haz-alışın azalma sebepleri biraz da şöyle geliyor:\n\nHaz ve hız çağında kısalan yollar, kısalan zaman, her istediğine istediğin anda erişim kolaylığı, yaşamadığımız duygulara, doğrudan deneyimle bizzat şahitliğimiz olmayan durumlara, sivriltmiş örneklerle sosyal medyada, türlü kanallarda kuru kuru şahit ola ola zevk eşiği yükseliyor, bir taraftan elde olmayan beklentiler artarken, diğer taraftan elde bulunan belki basit ama gerçek duyguların sıradanlaşıp değerini yitirmesi...\n\nNihayetinde bütün keyif aldığım o şeylerden, biraz da kafa doluluğu yüzünden mi daha az keyfi alır oldum bilmiyorum.\n\nTemel olarak zihin, deneyimle yaratılan önceden programlanmış kalıplara dayalı kişisel görüşü için bir filtre yaratır ve ne kadar çok deneyim olursa, filtre tabakası o kadar ağırlaşır. Belki de bu yüzden çocukken zaman yavaş akıyordu, duyularımız çok daha hassastı. Zaten dünyaya bir kez bakarız, çocuklukta; geri kalanı tatlı bir hatıra...\n[A. Kadrî]\n\nMadem bu yana eğildiniz, şimdi bize kolaylaştırılan yoldan, kelime izlerini seve seve yürüyelim yine birlikte?\n\nAma peşin peşin söyleyelim: \n'Yönümüz aksi istikamette'\n\nVia negativa\nDeğilleme marifetiyle\n\nMâdem O \nCamiu'l-ezdâd\nZıtları kendinde topluyor\n\nBir şeyin değili'nin değili'nden \nKendine dönebiliriz yine\n\nÜstü örtülü şifre sıfatlarımız\nÜç kelime:\n\nKAPALI-DOLU-MEŞGUL\n\n[KAPALI]\n\nDoğduğu berrak kaynakta nasıl okunuyor?\n'Kapak, kapı, kapaklı'\n\nÖnümdeki açık misalli lugatte\nTam 16 ayrı anlam yüklenmiş bi kelime\n\nDolaşalım bağçede neler girecekse sepete\n\n• Üstü örtülmüş olan\n• Dışarıya ile olan ilgi kesilecek şekilde kapısı veya kapağı kapanmış, \n• Geçişi önleyen bir engeli bulunan, geçilmez durumda olan, tıkalı\n• Önünde manzarayı kapayan şeyler bulunan, kapanık:\n• Dış etkileri kabul etmeyen, kendi dışındaki şeylerle ilişkiler kurulduğunda, muhâfazakâr\n• (Hava ve gökyüzü için) Güneşsiz, bulutlu:\n\nBir de deyim deyelim:\n'Kapalı fikirli' \n\nDüşünceleri belli kalıplar içine sıkışmış, geniş ve kapsamlı düşünemeyen, dar-aldığından mahdut bilindik düşüncelerle tıkanmış kalmış.\n\n[DOLU]\nEski Türkçe tolu- 'kabarmak' manâsını okşuyor\n\n• İçinde, alabileceği kadar veya ona yakın düzeyde kimse veya şey bulunan, dolmuş olan, boş yeri bulunmayan, memlû\n• Bir duygu yüklü ile kaplanmış, kapanmış\n• Değişmeyen işi çok olan, meşgûliyeti fazla, yüklü\n• Kızgınlığını, derdini, kederini içine doldurarak atmaktan, taşacak hâle gelmiş olan\n\nDeyim demeden geçmeyiverelim\n'Boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı'\n\nÇözüm yolunu bulamadı, ne yaptıysam olmuyor, bir hal çâresi bulamıyorum\n\n[MEŞGUL]\n\nArapça 'Bir şeyden alıkoymak' tohumundan çiçek açan bir kelime\n\n• Bir şeyle uğraşan, bir iş yapmakta olan\n• Başkası tarafından kullanılır, çalıştırılır, çalıştırılır durumda olan, tutulmuş, işgal edilmiş\n• Kafası düşüncelere dalmış.\n\nDeyim de\n'Meşgul etmek'\n\nBoş yere vaktini almak, işinden alıkoymak, oyalamak, mesâisine kıymak.\n\nSiz güzelim canların, pek değerli zamanını daha fazla meşgul etmeyelim...\n\nMâdem hakikat cümlesini tersinden okuyunca doğrulur\n\nŞimdi Açık-Boş-Hazır olmaya geçelim\n\nZira ilk gruptaki sıfatlar kişisel idi, bir kişi çalışıp çabalayarak kendini kapatabilir, kendini doldurabilir ve meşgul olabilir.\n\nŞimdiki kelimeler ise YAPmaktan çok OLmakla ilgili, bu yüzden zahmet-siz yani evrensel...\n\n]AÇIK[\n\nEski Türkçe aç- 'Çözmek, toplanmış olanı yaymak' kökünden yayıyor kokusunu\n\nTam 27 ayrı anlam kokusu var bu çiçeğin de\n\n• Kapalı, örtülü, bağlı, katlı veya kilitli durumda olmayan, açılmış\n• Önünde, içinde veya üstünde geçişe engel olacak bir şey bulunmayan, kapalı ve tıkalı olmayan\n• Üstü kapatılmadan kullanılacak şekilde yapılmış olan\n• Aralığı çok, genişliği alışılandan fazla olan\n• İşler durumda olan, çalışır ve istifâdeye hazır vaziyette bulunan\n• Çıplak, örtüsüz (vücut veya organ), uryan\n• Delil ve ispâta ihtiyaç duyulmayacak derecede kesin ve meydanda olan, bedîhî\n• Mânâsı zorluk çekilmeden anlaşılan, karışık olmayan, kolay anlaşılır, vâzıh (söz, ifâde)\n• Girilip çıkılması, geçilmesi serbest:\n• (Hava için) Güneşli, bulutsuz, berrak \n• Denizin karadan uzak yeri\n\nDeyimimiz ise:\n'Açık kapı bırakmak'\n\nBir meseleyi kesip atmamak, en son sözü söylemeyip bir fırsat daha tanımak. \n\n]BOŞ[\n\nEski Türkçe boş 'serbest, salık, kayıtsız, bağsız, hür' sözcüğünden evrilmiştir.\n\n• İçinde yâhut üzerinde bir şey veya kimse bulunmayan, hâlî\n• Tenhâ, boşluk\n\nDeyimi de boşlamayalım:\n'Boşlamak'\n\nKendi hâline bırakıp ilgi göstermemek, el çekmek, tamamen bırakmak\n\n]HAZIR[\n\nH-Z-R kökünden gelen hazır 'Şimdi ve burada olan, huzurda bulunan, mevcut, amade, müheyya' manasına iniyor.\n\n• Bir işi yapmak için gerekli her türlü şeyini tamamlamış olan\n• Bir yerde mevcut olan, bizzat bulunan, huzurda, göz önünde olan\n• Şimdiki, şimdi var olan: Hâl-i hâzır.\n• Tam sırası, fırsat bu fırsat: \n\nVe ince deyim de:\n'Hazıra eyvallah' \n\nMevcûda râzıyım, olan bana yeter.\n\nEveeet efendim şimdi artık gelelim sadede...\n\nİnsan imkanı, kâmil manâda kokusunu, rûhunu\n\nBiyolojik katmanı, algı kapıları \nPsikolojik katmanı, duygu, düşünce, duyum odaları\n\nAçık-boş-hazır olduğunda salıyor.\n\nAlgı kapılarında gözünde bir önceki bakıştan renk varsa olanı olduğu gibi göremiyor, kulağında, dilinde bir fon sesi, zemin tadı yapışmışsa olanı değil yapışanı zevk ediyor.\n\nİşte bu şekilde zihin de açık-boş-hazır olduğunda yüzünü kalbe dönüyor ki en otantik İslam geleneğinde idrak, anlayış mahalli, akıl değil kalptir!\n\nOnların kalpleri vardır, algılamazlar, bununla gerçeği kavrayıp anlamazlar. \n[A'râf:179'dan]\n\nİşte zihin de\n'Ben biliyorum' doluluğundan 'Elbet bir fikrimiz var bizim de' meşguliyetinden\n\n'Bilmiyorum' açıklığına açıldığında, her an olan mucizenin hayret içinde hayretiyle \n\n'İnsan insan derler idi, insan nedir şimdi bildim'\n'Ama o da ne hooop şimdi yine bilmiyorum, gizli hazinesini' bir güzel zevk edebilir vesselâm\n\nAllah'ı görmeyen yok da\nTanımayan çok\nZira OLAN'a dair\nÖnceden bildikleri çok\n[A. Kadrî]\n\nŞimdi açık-boş-hazır kalbinde dinle-nesin:\n\nbenolanben.com/dinle/baska&755","id":202412151900,"flower":"flower.svg"},{"text":"[SÖYLEŞİ KAYITLARI'NDAN]\n\n...\nDileyen hiç kimse, Hudâvendigâr'ı şu anda, gerçek olarak göremez. Çünkü onun 'Hudâvendgâr'ı görsem' diye arzu etmesi Hudâvendgâr'ı görmesine mâni olan yüzündeki bir perde olur; böyle bir arzu ile gelen bu anda Hudâvendgâr'ı örtüsüz olarak göremez, ne sandığını görür ancak... \n\nBunun gibi insanların babaya, anaya, kardeşe, dostlara, göklere, yerlere, bağlara, bahçelere, sayvanlara, bilgilere, ibadetlere, yiyeceklere, içeceklere, türlü işlere, hâsılı bir dolu şeye duyduğu istek, beslediği sevgi onları benimseyip esirgeyiş, de buna benzer. Hepsi de aslında Tanrıyı özler, onu ister. \n\nNe var ki bu şeylerin hepsi de (nikâb) örtüdür. Bu dünyadan ve kimliklerinde geçtiler de o şâhı örtüsüz gördüler mi bilirler-anlarlar ki onların hepsi de perdeymiş, yüze tutulan örtüymüş, bütün soruların, cevabını işitirler; her șey olduğu gibi açığa çıkar. \n\nHem Hak cevabı her müşkülü teker-teker, ayrı-ayrı cevaplandırmayı da gerektirmez. Bir cevapla bütün sorular, bir uğurdan bilinir, müşkül çözülür-gider. \n\nBin yıllık karanlıkta ne varsa bir ışıkla dağılır gider.\n...\n[FÎH-İ MÂ-FÎH zevkiyle]\n\n- Yani aslında her seven aslında onu seviyor, özlüyen ânı özlüyor öyle mi?\n\nTüm aşklar O BİR'e olan aşktır ve ayrılıktan doğan tüm arzular onun arzusudur.\n\nAncak âşıklar gerçek aşkın kokusunu alana kadar, aşk aldatıcı perdelerin ardında saklı kalır. \n\nBu tatlı meseleyi, pek sevdiğimiz 'dalga ve okyanus' benzetmesi ile tatmaya devam edelim mi?\n\nHayal kuşunun konduğu masal bu ya\n...\nBir dalga başka bir dalgaya âşık olmuş\n....\n\nAslında o dalga okyanustan başka bir şeye mi âşık oldu? \n\n- Elbette hayır. \n\nAynı okyanus karşısında büyülenmiş adeta şaşkına dönmüş işte...\n\nAma yine de ona öyle gelir ve dalga kılığında başka bir dalgaya aşık olduğunu zanneder oysa gerçekte okyanustan başka bir şey yoktur ortada.\n\nApaçık diyebiliriz ki taparcasına âşık olan, aslında kendi-ne âşık olmuştur.\n\nEğer ilk dalga, kendini derinden inceler ve bu dalga olma perdesini aşarsa, o maskenin ötesini açarsa, kendisini aynı okyanus olarak görecek ve bu eksiklik hissi ve daha fazlasını arama konusundaki tamamlanma duygusu derhal ara yerden kalkacaktır.\n\nDaha lezzetlisi olmadığından\nElbet o zaman da aşka düşecektir ama derine, halka halka genişleyerek daha derinlere...\n\nVe yüzeydeki maceralardan arınmış, dalgaya gelmemiş olarak...\n\nNihayet şunun farkına varılır:\n\nR-2113\nEy nüshâ-i nâme-i ilâhî ki sensin\nV'ey âyine-i cemâl-i Şâhî ki sensin\nÂlemde ne varsa dışında değil senin\nNe istersen kendinde ara o-nu ki sensin\n[Rubâîyat-ı Cenâb-ı Mevlevî'den]\n\n(İlâhî kitabın bir nüshâsısın sen. Evreni oynatanın kudretinin, güzelliğinin sanatının bir aynasısın, onun yüzüne bir aynasın sen. Dünyada ne varsa sen-den dışarda değil. Ne istersen kendinden iste, ne arıyorsan kendinde ara, kendinde bul; aradığında bulacağın da bizzat sensin!)\n\nBurada bir def'-i gâm eyleyelim de varlık neş'emize banalım:\n\nbenolanben.com/dinle/baska&673\n\nOLDUĞUNDA\nOLAN \nOLARAK\nAYNALAŞTIĞIN \n\nHayat arkadaşın, annen, baban, sokakta okşadığın kedi, kokusuyla kendinden geçtiğin çiçek, beklediğinde gelecek yolculuk, peşinde olduğun he neyse ne, okyanustan başka bir şey değil nihâyetinde...\n\nSen de aynen o sun\n'Hazır ol'-dan rahata geçebilirsin\nVeee sâkin olabilirsin\nVarılacak yerdesin\n...\nNefsi-ne ârif olan derhâl rabbi-ne ârif olur\n...\n\n- Peki kendi-ne âgâh olan kimse 'ben' duygusunu kaybeder mi?\n\nKesinlikle...\n\n- O vakit benim, senin, oradaki adamın ve buradaki hizmetçinin arasında bir fark yok mu? Hepsi aynı mı?\n\nRolleri farklıysa da oynayan aynı\nDalgası başka görünüyorsa da suyu aynı\nKabı başkaysa da içindeki boşluk aynı\n\n- Sonrasında kendime karşı manevi olarak nasıl daha uyumlu olabilirim?\n\nKendim sandığın etten duvarın içinde dar-almaya dair \n'Benlik fikrini' bıraktığında geriye kalan zaten mükemmel bir şekilde uyumludur.\n\nHoş, bırakmasan da öyledir ama sana öyle gelmez.\n\n- Bu ayrılık hissi nerden geliyor o vakit?\n\nBizi birbirimizden ayıran şey çok basit aslında:\nŞu anda olup bitenden başka bir yerde olma arzusu, bu olan değil bir başka şey arayışı\n\nYani temel sorun, şimdi burada rahat olamamak, oysa rahatlamak kökeninde 'nefes almak' demek.\n\nVe ancak burada nefes alabilirsin\nO hâlde hayat, nefesin geçtiği yerdedir\nCanlı olmak istiyorsan burada ol\nZira yürüyüşe buradan başka yerde hayatta başlayamazsın\n\n--•--\n--•--\n--•\n\nEy, bir hayâlî ben-im-seyen canım,\n\nBen-sandığının\nVerdiğin her nefesle öldüğünün\nAldığın her nefesle yeniden doğduğunun \nBilmem farkında mısın?\n\nBilmem niye bir ölünün yükünü taşırsın?","id":202412031347,"flower":"wreath.svg"}]